admin/ Ocak 14, 2020/ BLOG
HAC VE UMRE NASIL YAPILIR
Eûzü bi’llâhi mine’ş-şeytâni’r-racîm…
Bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm…
El-hamdü li’llâhi rabbi’l-àlemîn… Hamden kesîran tayyiben mübâreken fîh… Kemâ yenbağî li-celâli vechihî ve li-azîmi sultânih… Ve’s-salâtü ve’s-selâmü alâ seyyidi’l-evvelîne ve’l-âhirîn, muhammedini’l-mustafâ… Ve âlihî ve sahbihî ve men tebiahû biihsânin zevi’s-sıdkı ve’l-vefâ…Emmâ ba’d:
Aziz ve muhterem kardeşlerim!
Allah-u Teâlâ Hazretleri’nin selâmı, rahmeti, bereketi, ihsânı, ikrâmı dünyada, ahirette, her zaman, her yerde üzerinize olsun… Allah-u Teâlâ Hazretleri makbul, mebrûr bir hac yapmayı; huzuruna sevdiği, râzı olduğu, yüzü ak, alnı açık kullar olarak varmayı cümlemize, cümlenize nasîb ü müyesser eylesin… El-hamdü lillâh hac yolundayız. Kur’an-ı Kerim’de Allah-u Teâlâ Hazretleri buyuruyor ki, Bi’smi’llâhi’r-rahmâni’r-rahîm:
إِنَّ أَوَّلَ بَيْتٍ وُضِعَ لِلنَّاسِ لَلَّذِي بِبَكَّةَ مُبَارَكًا وَهُدًى لِلْعَالَمِينَ.
وَ لِلَِِّ عَلَى ، وَمَنْ دَخَلَهُ كَانَ آمِنًا ، فِيهِ آيَاتٌ بَيِّنَاتٌ مَقَامُ إِبْرَاهِيمَ
وَ مَنْ كَفَرَ فَإِنَّ الِلََّ ، النَّاسِ حِجُّ الْبَيْتِ مَنِ اسْتَطَاعَ إِلَيْهِ سَبِيلًً
)٩٧-٩٦ غَنِيٌّ عَنْ الْعَالَمِينَ (اۤل عمران:
(İnne evvele beytin vudıa li’n-nâsi le’llezî bi-bekkete mübâreken ve hüden li’l-àlemîn. Fîhi âyâtün beyyinâtün makamı ibrâhîm, ve men dehalehû kâne âminâ, ve li’llâhi ale’n-nâsi hıccü’l-beyti menistetâa ileyhi sebîlâ, ve men kefere feinna’llàhe ganiyyün ani’làlemîn.) [Şüphesiz, âlemlere bereket ve hidayet kaynağı olarak insanlar için kurulan ilk ev (mâbed), Mekke’deki Kâbe’dir. Orada apaçık ayetler, (ayrıca) İbrahim’in makamı vardır. Oraya giren emniyette olur. Yoluna gücü yetenlerin Beytullah’ı haccetmesi, Allah’ın insanlar üzerinde bir hakkıdır. Kim inkâr ederse bilmelidir ki, Allah bütün âlemlerden müstağnîdir.] (Âl-i İmran, 3/96-97) Sadaka’llàhu’l-azîm.
Bu ayet-i kerîme, insanlar için yapılan ilk ibâdetgâhın, Mekkei Mükerreme’deki Kâbe-i Müşerrefe olduğunu bildiren bir ayet-i kerîmedir. Allah-u Teàlâ Hazretleri o mekânı, Hazret-i Adem Atamız AS zamanından itibaren müşerref eylemiş ve Hazret-i Adem Atamız zamanında orada bir ibâdetgâh yapılmıştır. Fakat İbrahim AS yine Adem AS’ın yapmış olduğu binânın yerinde, zamanın geçmesiyle izleri kalmış veya kalmamış olan yerde, İbrâhim AS oğlu İsmâil AS’la beraber, Allah-u Teàlâ Hazretleri’nin emri üzere, o mübârek mahalde bu binâyı tekrar binâ eylemiştir. Böyle, insanlığın tarihi kadar eski olan; şerefi, sevabı, kıymeti, izzeti, itibarı ölçülemeyecek kadar yüksek olan bir ibâdethâneye; yeryüzünün en kıymetli ibâdetgâhına doğru gidiyoruz.
Allah-u Teâlâ Hazretleri, bu mübârek diyarı ve mübârek ibâdetgâhı ziyâret etmeyi kullarına emreylemiş. İslâm’ın farzlarından birisi… Kâbe-i Müşerrefe’yi zaman-ı mahsûsunda ve usûl-ü mahsûsa ile ziyâret etmek farz kılınmış, İslâm’ın beş şartından biri olmuş.
Yâni, Hazret-i Adem Atamız AS zamanından beri şerefi, izzeti, îtibârı âşikâr olan bir yere gidiyoruz… İslâm’ın beş mühim direğinden, binâsından biri olan bir ibâdeti yapmağa gidiyoruz.
Bu mahal, mukaddes ve muhterem bir mahal olduğu için, burasının husûsî bir ihtirâma, saygıya göre ziyâret edilmesi lâzım geliyor. Ve bu mübârek mahallin hudutları var… Bu hudutlardan öbür tarafa geçince, insanın halinin değişmesi lâzım!
Nasıl askerler, memleketin vaziyetini ciddî gördükleri zaman, hükümetle konuşuyorlar, olağanüstü hal ilân ediyorlar. Örfî idare deniliyor, sıkıyönetim deniliyor; her şey değişiyor. Sıkıyönetimden evvel başka, sıkıyönetimden sonra başka bir durum meydana geliyor. İşte bu mübârek mahalle girerken de, insanın halinin değişmesi lâzım! Bir takım işleri yapmaması lâzım, bir takım yasaklara riayet etmesi lâzım! Bir takım vazifeleri yaparak oraya girmesi lâzım!
- İhrama Girmek
Bu hududun berisinde kendisine helâl olan bazı şeyler, o hududu geçtikten sonra yapmaması gereken şeyler oluyor; haram oluyor, yasak oluyor. Onun için, bu huduttan öbür tarafa o hazırlıkla geçmeye ihram deniliyor. Yâni, kendisini Harem mıntıkasına, bir takım yasakların olduğu olağanüstü mukaddes bölgeye girmeye hazır şartlara uydurmak demek…
Hacı kardeşlerimizin çoğuna sorsak, ihramı kumaş sanır. Beyaz renkli, altımıza üstümüze sarındığımız kumaş sanır ihramı… Halbuki ihram, yasaklı bir bölgeye girmeye kendisini hazırlamak ve kendisini o hürmetin içine koymak mânâsına geliyor. Yâni, o elbise olsa da, olmasa da, o hale girmiş oluyor insan… Sıkıyönetime girer gibi; ama, mukaddes bir sıkıyönetime girer gibi oluyor insan… Şimdi bizim az ilerimizde, Ebyâr-ı Ali denilen bir yer var… Hazret-i Ali Efendimiz’in bahçeleri, kuyuları varmış zamanında… Eski adı Zül-Huleyfe… Banliyösü bu Medine-i Münevvere’nin… Oradan öteye giderken, böyle normal dikişli kıyafetle gidemeyiz. Kâbe’yi ziyarete gidiyoruz çünkü… Dikişsiz elbiseler ile, koku sürünmeden, bir takım yasaklara riayet ederek, bir takım nizamnâme hükümlerine uyarak gitmemiz lâzım… Oradan öteye öyle geçmemiz gerekiyor. İşte o hale hazırlanmamıza, ihrama girmek deniliyor. Yâni, o havanın içine girmek demek…
O havanın şartlarından birisi de dikişli elbise giymemek olduğu için, altımıza üstümüze örtü bürünüyoruz.. Yoksa, sadece ondan ibâret değil… Meselâ, yıkanmamız gerekse; gece yattık kalktık, yıkanmamız gerekiyor. Bu elbiseleri… Elbise değil ya onlar; altımıza bir peştemal, üstümüze bir örtü… İki parça bir örtü… Onları çıkarıp, ıslanmasın diye çivilere assak hamamda… Yıkanacağız çünkü… Üstümüzde hiç örtü yok… Şimdi biz ihramdan çıktık mı? Hayır! Yine ihramlılık hali devam ediyor. Yalnız üzerimizdeki elbiseyi çıkardık. Bunu anlatabildik mi bilmiyorum; mesele alta üste sarılan kumaşta değil, o halde… Biz şimdi şuradan az ilerde, Zül-Huleyfe denilen yerden ötede, Mekke-i Mükerreme’nin Hill denilen mukaddes bölgesi başladığı için, oranın şartlarına uygun bir hale girerek gideceğiz. En son hudut orası… Oradan itibaren oranın şartlarına uymamız lâzım!
Buradan da hazırlanıp gidebiliriz. Ne yapacağız? Sünnet olarak bir abdest, gusül abdesti, boy abdesti alacağız. Bunu temizlik olsun diye yapıyoruz. Terimiz, tozumuz, kirimiz, pasımız gitsin; temiz, pak olalım diye yapıyoruz. Meselâ, hanım adet görüyor bile olsa, o da yine yıkanır. Yâni bu, namazın kılınmasına ve sâireye mahsus bir şey değil… İhramdan önce temiz olalım diye gusül abdesti alacağız. Alabiliriz; hepimizin banyo ve su durumları müsaittir. Ondan evvel, tırnaklarımızı keseriz, tıraşımızı oluruz. Koltuk altlarındaki ve diğer nâhoş yerlerdeki kılları izâle ederiz. Her türlü hazırlığı yaparız. Yıkanırız… Tertemiz olduk; daha henüz ihrama girmedik. Ondan sonra, bu örtüleri de hazırlarız, bürünürüz… Bakın büründük peştemali, omzumuza da örttük; henüz daha ihrama girmedik.
Sonra, sünnet olarak iki rekât namaz kılarız ve niyetimizi yaparız:
“—Yâ Rabbi şu cins hacca —veya umreye— niyet ediyorum; bunu bana kolaylaştır!” diye niyet ederiz.
“—Lebbeyk, allàhümme lebbeyk…” deyip lebbeyk çektiğimiz anda, kronometreye basmış gibi oluyoruz; o zaman başlıyoruz.
Demek ki, elbise değilmiş ihram! Elbiseyi giydiğimiz halde, daha buralarda dolaşsak, henüz daha ihrama girmiş değiliz. Namaz kılıp Lebbeyk çekmediysek, henüz daha ihramlı değiliz. Elbise de değil iş… Niyette ve o işi başlatmakta olmuş oluyor.
Tabii güzel kokular da sürüneceğiz. Tırnaklarımızı kestik, yıkandık… Güzel kokular süründük… Temiz, pak kumaşı belimize sardık, omzumuza aldık… İki rekât namaz kıldık… Hangi çeşit hac yapacaksak, niyetimizi yaptık… Lebbeyk çektik. Yasaklı ihram hali başladı. Artık, o şartlara riayet edeceğiz.
Şimdi, “İhramlı olan bir insan ne yapar, ne yapamaz?” onu hatırlayalım:
- Saç, sakal tıraş edemez. Bıyıklarını kesemez, kılları koparamaz. Tırnak kesemez.
- Süslenmek maksadıyla saçını, sakalını, bıyığını yağlayamaz, kınalayamaz; briyantin vs. kullanamaz. Kadınlar oje veya ruj kullanamaz.
- Vücuduna güzel koku süremez. Kokulu sabun bile kullanamaz; çünkü, kokusu elde kalıyor.
- Dikişli elbise giyemez; dikişsiz olacak. Ayağın üstünü örten, topuklarını örten ayakkabı giyemez. Eldiven giyemez.
- Evliyse, hanımıyla olan münasebetlerinde yasaklar var; o yasaklara da riayet eder. Bu gibi konuları konuşmaz bile…
- Avlanmak yasaktır.
- Harem mıntıkasının bitkilerinin koparılması, kesilmesi de yasaktır. Ağacın dalını kesemezsiniz, çiçeği kopartamazsınız… vs.
E, böyle bir duruma girdik, Lebbeyk dedik… Lebbeyk ne demek? Biz Türkçe’de birisini çağırdığımız zaman, ismini söyleriz:
“—Ahmed! Mehmed! Hasan! Ey filânca!” diye bağırırız.
O da:
“—Buyur!” der, “Evet!” der bizim çağırmamıza…
Araplar da, birisi çağırdığı zaman cevap olarak, “Buyur!” mânâsına, “Lebbeyk!” derler.
Mânâsı nedir bunun?
“—Ben senin emrindeyim, buyur emret, yapacağım emrini!” demek ama, “Kat kat emrindeyim!” demek… Tesniye sîgası kullanılıyor. “Bir defa emrinde değilim, tekrar tekrar emrindeyim, kat kat emrindeyim!” demek…
Şimdi bu Lebbeyk’i niye çekiyoruz biz? Allah bizi çağırttı ya İbrâhim AS’a… “Bu beytini ziyaret edin!” diye çağırdı ya… Biz de farz olduğunu bildik, inandık da o ziyarete kalkıştık geliyoruz ya; onun için “Lebbeyk!” diyoruz.
“—Yâ Rabbi, sen bizi çağırdın ya! Buyur emrindeyim, geliyorum yâ Rabbi! Çağırdın, geliyorum!” demek yâni…
! اَللَّهـُـمَّ لَبَّيْكَ! لبَّيكَ لاَ شَرِيكَ لَكَ لَبَّيْكَ ، لَبَّيْكَ
إِنَّ الْحَمْدَ وَالنِّعْمَـةَ لَكَ وَالْمُلْكَ، لاَ شَرِيكَ لََك.
(Lebbeyk, allàhümme lebbeyk! Lebbeyke lâ şerîke leke lebbeyk! İnne’l-hamde ve’n-ni’mete leke ve’l-mülk, lâ şerîke lek.) diyerekten, Allah’ın varlığını, birliğini ifade eden bu kelimeyi, çok çok söyleye söyleye, yola revan olacağız.
Bu Kâbe-i Müşerrefe, her zaman muhteremdir. Bu Zilhicce ayında ziyaret edilirse, bu günlerde ziyaret edilirse, bu ziyaretin adı hacdır. Bu mevsimin, şu günlerin dışında yine ziyaret edebilirdiniz. Kasımda gelebilirdiniz; aralıkta, ocakta, şubatta, martta, nisanda, başka zamanlarda gelebilirdiniz. Hac zamanının, belli Zilhicce ayının dışında yaptığınız ziyaretlerin adı umredir.
Hac mevsiminin dışında yapılan ziyarete umre deniliyor. Şu belli günlerde, Zilhicce’nin dokuzunda Arafat’ta bulunmak mecburiyeti olan ziyaret şekline de hac deniliyor.
Şimdi biz Zilhicce ayının içindeyiz. Gökte görülen hilâl Zilhicce ayının hilâlidir. Bizim ayın dokuzunda Arafat’ta bulunmamız lâzım! Haccın farzlarından birisi budur. Ondan sonra da Kâbe-i Müşerrefe’yi tavaf etmemiz lâzım! Farz tavafı… O zaman hacı olmuş olacak insan… Demek ki, bunun dışındaki ziyaretlerin adı umredir.
Şimdi biz buradan Allah’ın emrettiği, mukaddes, peygamberlerin cevlângâhı olan, Allah’ın ibâdet yeri olan; nice nice tarihî, dinî, ilâhî hatıralarla dolu olan, mübârek yeri ziyaret için yola koyulacağız. Kılık kıyafetimiz, ziyarete uygun hale gelecek.
Baş açık… İhrama girdiği, lebbeyk dediği andan itibaren artık başını örtemez, takke filân giyemez. İşte üstünde bir örtü, ayağında bir peştemal… Dikişli şey giyemez… Koku sürünemez, tırnak kesemez, kıl kopartamaz… Otları koparamaz, av avlayamaz… vs.
O şartlara riayet ederek, hürmetkâr bir şekilde yola koyulduk. Ne yapmamız lâzım? Haccı, hangi çeşit hac yapacağız; onu tesbit etmemiz lâzım!
Prof. Dr. M. Es’ad COŞAN
Hac ve Umre Nasıl Yapılır (Tarih: 25.05.1993 )